Tüm sevinçlerimiz, üzüntülerimiz, tepkilerimiz ve seslerimiz için geçerli bu durum.
Hep sessiz olmamız söylendi bize. Bize söylenen şey; Sesini yükseltme. Biraz alçak sesle!
Gülerken, şaşırırken, acı çekerken, ağlarken, sevişirken. Hep sessiz olmaya çalıştık bu yüzden. İçimizden geldiği gibi gülemedik, sevinçten, zevkten bağıramadık, acıdan sızlayamadık. Kursakta kaldı tepkilerimiz. Deneyimleyemedik tam anlamıyla. Belki tam tadını bilmiyoruz. Zevkten bağırmak ile açıdan bağırmak arasındaki farkı bilmiyoruz belki de. Bu farkın deneyimi yok bizde. Ses çıkarmaya korkuyoruz. Düşüncelerimizi söyleyemiyoruz, duygularımızı paylaşamıyoruz. Fısıldıyoruz, kendimizin bile zar zor duyduğu bir şekilde. Sessizce kendimizden saklanırken nasıl doya doya yaşayabiliriz ki?
Sessiz olma öğretildi bize. Öyle öğrendiğimiz için öyle yapıyoruz. Biz de başkalarını bastırıyoruz. Kendimiz gibi başkalarını da saklıyoruz. Öğrenci hocasına bir şey diyemiyor, üye eğitmene merak ettiği bir şeyi soramıyor, çalışan işverene derdini anlatamıyor… Dinlemeyi bilmeyişimiz etrafta ses olmamasından belki de….
Belirli sınırlar içerisinde hepsini deneyimlesek keşke. O belirli sınırlar başkalarının, başkaları tarafından bastırılmış kutuları olmasa… Etik sınırlar olsa.
Sesimiz bastırıldı, beraberinde duygularımız, ardından düşüncelerimiz bastırıldı.
Mutlu bir uykudan uyanır gibi esnesek. Bedenimizi, zihnimizi, görünmeyen kutularımızı biraz genişletsek. Küçük de olsa alan açsak hepsine. Bence içeride muazzam bir senfoni var. Duyabilir, dinleyebilirsek… Tüm senfonilerin uyumunu düşünsenize….
Öperim güzel kalbinden 💚